Gümüs Takı Tarihi

www.e-theia.com
Anadolu’da ismi Gümüşhane olan bölgede yapılan arkeolojik çalışmalar milattan önce 3.500 tarihlerine kadar dayanır. Bölgede yapılan arkeoloji araştırmalarında ele geçen buluntular, buradaki yerleşimi ve kullandıkları eşyaları gösterir. MÖ 2000’in ortalarında Azzi ve Hayaşalar buraya yerleşmiştir. Bu nedenle de Gümüşhane’yi de içine alan bölgeye Azzi-Hayaşa ülkesi denilmiştir. 
Mezopotamya’dan gelen Asurlu tüccarlar, Gümüşhane ve yöresinde bulunan maden yatakları nedeniyle bölgeye ilgi duymuşlardır. Burada çıkarılan madenler ile değişik takılar yapılmış ve gümüş paralar bastırılmıştır. Hitit İmparatorluk döneminde Gümüşhane çevresindeki gümüş yatakları işletilmiştir. Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra bölgeye Urartular hakim olmuş, MÖ 8. yüzyıl sonlarına doğru Kimmer-İskit akınları başlamıştır. Daha sonra yöreye Medler, Persler ve Pontus Krallığı egemen olmuştur. MÖ 1. yüzyılda bölgede Romalıların hakimiyeti görülmektedir. M.S. 395’te Bizans İmparatorluğu toprakları içerisinde kalan Gümüşhane, MS. 7. yüzyılda Bizans-Hazar askeri işbirliğine konu olan topraklar arasındaydı. Roma ve Bizans dönemlerinde yörede kurulu kente Argyropolis adı verilmiştir. Yunanca argyros: “gümüş” ve polis: “kent” demektir. 

Bu dönemde yörenin önemi, gümüş madenlerinden ötürüdür. Bu büyük zengin kültürün üzerindeyiz ve yeteri kadar ne tanıtım yapabiliyoruz ne de o dönemlere ait ürünleri yeniden kazandırmak için uğraşıyoruz. Bunun için gümüş takı madenlerinin dünya çapında bir modası, merkezi olması gerekir.

Mesela Tokat bölgesi tarihte gümüş takıların yapıldığı, önemli ustaların olduğu bir merkez. Mardin yine önemli bir merkez. 

Van’ın işçiliği yine çok önemli ve önemli ustalar yetişmiş tarihte. Savat gümüş işçiliği vardır mesela Van’da, gümüş işlemeciliğinde bir süsleme sanatıdır. Savat ustası, tasarladığı şekli, sanatını koyacağı gümüş eşyanın üstüne kurşun veya sabit kalemle çizer. Bu şekil, Van Kalesi, Akdamar Kilisesi, Hoşap Kalesi olabildiği gibi, kedi, at gibi figürlere de rastlanır. Çizilen taslağın üstüne usta, çelik uçlu kılcal kalemle büyük bir titizlikle ince kanallar açar. Bir ölçü gümüş, dört ölçü bakır, dört ölçü kurşun ve biraz da kükürt, 750 derecelik ısıda karıştırılarak savat adı verilen alaşım elde edilir. Ancak her savat ustasının kendine has bir ölçüsü olduğu söylenmektedir. Daha sonra savat soğumaya bırakılır. Soğuyan kütle toz haline gelinceye kadar önce örs üzerinde, daha sonra havanda dövülür. Elde edilen savat, gümüş eşya üzerinde daha önce açılmış olan kılcal kanallara iki yolla sürülür. Ya yemeğe tuz eker gibi serpilir ya da boraks ile sulandırılarak çamur haline getirilen savat, boşluklara sıvanarak doldurulur. Sonraki aşamada yapılan iş, mangal ateşine tutulur. Isının etkisiyle tekrar eriyen savat, boşluklara iyice nüfuz eder. Bu aşamadan sonra soğuması için bekletilen savat, cilalanarak kullanıma hazır hale gelir. İyi savat, her geçen gün daha fazla parlar.


Alıntı: Gönül Dergisi

0 yorum: